• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Üyelik Girişi
Site Haritası
Takvim

İSTİKLAL MARŞI

İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ 99. YILINDA HALA ŞEVK VE AŞK İLE OKUNMAKTADIR. KUTLU OLSUN.

İSTİKLAL MARŞIMIZIN KABULÜNÜN 99. YILINDAYIZ

İSTİKLAL MARŞIMIZIN YAZARI MEHMET AKİF’İ ANLAMAK

İSTİKLAL MARŞIMIZI ANLAMAKTIR. BU NEDENLE EVVELA MİLLİ

ŞAİRİMİZİ ANARAK ANLAMAYA ÇALIŞALIM.

 

            Akif'in babası Mehmed Tahir Efendi, Arnavutluk doğumlu olup Kosava Türklerindendir. Tahir Efendi, Ipek'te biraz okumuş, sonra İstanbul'a gelmiş, Yozgatlı Mahmut Efendi'den ders görmüş ve icazet almıştı. Akif’ in annesi de Tokat’ta doğmuştur.  Buharalı bir aileye mensuptur.  Akif 1873 Aralık ayında İstanbul-Fatih’te dünyaya geldi. İlköğrenime Emir Buhari mahalle mektebinde başladı, sonra 1879’da Fatih ibtidaisine girdi. Bir taraftan da babasından özel dersler aldı. Bu sıralarda, sekiz-on yaşlarında başladığı hafızlığını tamamladı. Kur’an’ı su gibi ezber okurdu. “– Allah’a hamdolsun, demir hafız oldum, derdi. 

            Sırat-ı Müstakim, başyazarlığını Mehmet Akif’in yaptığı İslamcılık Hareketi’nin tezlerini oluşturduğu haftalık yayınlanan bir İslami dergiydi. 1908-1925 yılları arasında, 641 sayı yayınlanmış ve 183. Sayıdan sonra Sebilürreşad adıyla yayımına devam edilmiştir. Derginin genel politikası İslam Birliği, İslam ahlakı, Kur'an ve Sünnete dönüş, Avrupa'nın sadece teknolojisinin alınması üzerinedir.

             Dönemin en ileri tekniğine sahip silah ve araçlarla Çanakkale’ye yüklenen düşman karşısında, Türk askeri “ölürsem şehidim, kalırsam gazi” iftiharı ile çarpışıyordu. Emperyalistler geldikleri gibi gittiler. Haber bütün yurtta mutluluk yarattı. Mehmet Âkif, büyük vatan sevgisi ve meftun olduğu Türk istiklal ve hürriyet sevdasıyla yavaşça kalabalığın arasından sıyrıldı. El Muazzam İstasyon binasının arkasındaki hurmalığın içine çekildi. Çanakkale’ye kilometrelerce uzakta, Çanakkale'ye layık o büyük destan, bu hıçkırıklar içinde meydana geldi.                     

             Mehmet Âkif, İstanbul’da Sebilürreşad’ı çıkartmakta iken 10 Nisan 1920 günü sabahı, namazdan sonra ailesiyle vedalaşıp, on iki yaşındaki oğlu Emin’i yanına alarak Çengelköy’ünde oturduğu evden hareketle 24 Nisan’da, yani Birinci Meclis’in açılışının ertesi günü Ankara’ya vardı. Birinci Meclis’e Burdur mebusu seçilen Âkif, halkı savaşa ikna ve teşvik için Anadolu’nun muhtelif şehirlerini dolaşmaya, buralarda vaazlar vermeye başladı. Bu vaazlarından özellikle Kastamonu Nasrullah Camii’nde, 1920 yılının Kasım ayında verdiği vaazın bugün bile tazeliğini koruduğunu açıkça söylenebilinir.

              Nasrullah cami şerifi Kastamonu’dadır. Merhum Mehmet Akif 1920 yılının Son Teşrin ayında Kastamonu’da idi. 19 Teşrinisani Cuma günü Kastamonu’nun bu camii şerifinden bütün Türk milletine hitab ederek millî mücadelenin hakikî mahiyetini, millî vahdeti koruyarak canla, başla savaşmanın Türk milleti için hayatî bir vazife olduğunu söyledi. Sevr muahedesini kabul etmenin Türk milleti için ölümden başka bir şey olmadığını anlattı. Tereddüde yer bırakmayan kat’iyetle anlatarak bütün milleti Sevr muahedesini yırtmağa davet etti. Onun bu mev’izesi ayrıca bir risale halinde basılarak memleketin her tarafında, bütün camilerinde ve bütün toplanma yerlerinde okundu ve bir taraftan dahilî nifaklara son vermeğe, diğer tarafından Türk milletini kalkındırmağa yardım etti. Bu mev’ize ve hitabe tam manasile tarihî bir vesikadır. Ve bu vesika o zaman millî mücadelenin karşılaştığı her meseleyi tavzih etmektedir.

              İstanbul’dan Milli Mücadele için Ayrılan Akif Balıkesir’e gelir ve milletin maneviyatını yükseltecek vaazlar, nutuklar irad eder. Bu sırada Biga’dan Mebus seçilir. Ankara’ya ulaştığında derhal Anadolu’yu dolaşmak halk ile temas etmek O’nları Cihad’a davet etmek üzere Burdur’a hareket eder. Burdur Akif’i bağrına basar öyle sahiplenir ki Akif daha sonraki süreçte Biga’nın da düşman işgalinde olması nedeniyle mecliste Burdur Mebusu olarak görev yapar.

              İstiklal marşı için meclis tarafından yarışma başlatılmış, şartlarını kabul etmeyen ve verilecek ikramiyeyi istemeyen Akif yarışmaya katılmamıştır. İstiklal Marşı yarışmasında katılan eserler beğenilmemiş başka çareler aranmaktadır. Hamdullah Suphi Tanrıöver ile Hasan Basri şu çözümde uzlaşmıştı. Şartlar ortadan kaldırılacak ve ikramiye bir hayır kurumuna verilecek Akif’te İstiklal Marşımızı yazacaktır

              Mehmet Akif Ersoy; fikirlerinden şiirlerine kadar, bütün hayatıyla, milletimiz ve şahsımız adına gurur duyacağımız bir kişidir. Çok yönlü bir şahsiyet olan Akif, bütün yeteneklerini milleti için harcamış bir kahramandır. O, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde ders vermiş bir darülfünun hocası, İslamî ilimlere son derece vukûfiyeti olan bir İslam âlimi, sırat-ı Müstakim dergisini çıkararak yazılarıyla halkı aydınlatan bir mütefekkir, Millî Mücadele yıllarındaki vaazlarıyla, birlik ve beraberlik ruhunu halkın gönlünde yerleştirmiş bir kahraman ve şiirleriyle de bu milletin gönlüne taht kurmuş bir ediptir. İstiklal marşı için kendisine minnet ve şükranlarımızı sunarken ruhu için el fatiha.

 İSTİKLAL MARŞIMIZ

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl,
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli

O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım;
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!


MEHMET AKİF ERSOY

1023 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam13
Toplam Ziyaret59533
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar40.680940.8439
Euro47.527947.7183
Hava Durumu
Saat